Kapsayıcı Kategoriler ve Genelleştirilmiş Diğeri

Gözde Yılmaz
gozdeylmaz7@gmail.com
Kapsayıcı kategoriler, Hannah Arendt’in (1969) söz ettiği üzere, enstrümantal şiddeti haklı çıkarmak adına kullanılırlar. Kodlar birbirleri ile yer değiştirdiğinde, kimliğe dair konseptleri kontrol etmek ve adaletsiz uygulamalarda bulunmak kolaylaşır. Böylelikle “doğrular” tekrar ve tekrar üretilebilir hale gelir. Perspektiflerin değişmesi, ahlâki sınıflandırmalarında değişmesine yol açar. Birey, başka bir bireyi bu kodlar vasıtası ile kolayca düşman addedebilir. Bu süreçler bizleri, fiziki şiddet uygulamaya da açık hale getirir. Zira artık “normallerimiz” de değişmiş, bir nevi kendimizi olağanüstü hâl koşullarına bilinçsiz bir şekilde adapte etmişizdir. Burada vurgulamak istediğim nokta, kapsayıcı kategorilerin analitik düşünce ile genellikle farklı kutuplarda seyrettiğidir. “Biz”, “onlar”, “düşman”, “terörist”, “mağdur”, “fail”, “iyi”, “kötü”, “normal”, “anormal”, vb. kategoriler, başka aidiyetleri tercih eden bireyleri, belirli kimliklerin içerisine sıkıştırır. Örneğin, Nazi ırkçı ideolojisi hüküm sürerken Almanya’da Hitler ve hükümeti, Ari ırktan olmayan herkesi düşman, yok edilmesi gereken “anormal insanlar” olarak görmüşlerdir. Rwanda katliamı zamanında Hutular Tutsi’leri öldürülmesi gereken birer “karafatma, iğrenç mahlûk, sıçan” gibi görmüş ve onları katletmişlerdir. Yine yerli nüfusu katleden Avustralya ve Amerika gibi ülkelerde de yerliler birer “vahşi, ilkel, hayvan” olarak kabul edilmiş ve katledilmeleri uygun görülmüştür. Biliyoruz ki, birbirlerini diyalektik biçimde etkileyen bilişsel ve duygusal tepkimeler, çoğunlukla kültürel olarak şekillenir ve Jose Ortega’nın da belirttiği üzere sosyalleşme süreci, bireyselleşme sürecini öncelediği için sosyal olarak da yapılandırılır denilebilir (Holmes, 1975). Kapsayıcı kategoriler bizi, Herbert Mead’in (1934) deyimiyle “genelleştirilmiş diğeri”ni kullanmaya iter ve bu bizim analitik bir süreçte yapılandıramadığımız kimliğimizi aslında bir bakıma garanti altına alır. 
Carl Schmitt’in (2007) açıklamasıyla “düşman”, varoluşsal açığımızı kapatmak ve bir çeşit aidiyet hissetmek, düşman olmayanlarla bizi bir arada tutabilmek açısından elzemdir. Aslında faşizmin tercih ettiği bu süreç, bizi izole hale gelmiş ve kendine bile yabancı bireyler haline getirir. Zira sosyal bir atmosferde kişi, diğer varlıkları birer ayna olarak kullanır ve kendi varoluşu bu sosyalleşmeden, bir-aradalıktan beslenir. Politik alanda eylemek de bu bir-aradalığın en önemli unsurlarındandır. Isaiah Berlin’in (1969) de belirttiği üzere bu, pozitif özgürlüğün olmazsa olmazıdır. Bu süreç yakalanamadığı vakit, kişiler kendilerini travmalarla, kişilik çatışmalarıyla, güvensizlik ve yalnızlık hissiyatı ile çevirili halde bulur. Kendini toplumdan izole etmiş birey, daha kolay kontrol edilebilir hale gelir. Politik bir-aradalığa karşı isteksizlik ve farklı aidiyetlere karşı tolerans yokluğu, stratejik olarak planlanabilir, manipüle edilebilir ve bir eylem adına yararlanılabilir bireyler yaratır. Demokrasi kültürüne ait olmayan bu durum, aynı zamanda, yasa ve demokrasi arasındaki diyalektik ilişkiye de zarar vererek hukuksuz işleyen bir toplumsal düzen yaratır.  
Kapsamlı kategorilerin haksızlıklar güdümünde kullanılması durumu, birbirlerimizin hikâyelerini dinlemeye karşı bizi isteksiz kılar. Heterojen bulunuşlar, geçmişe dair izlenimler, bugüne dair varoluş sorunsalları ve geleceğe dair umut ve çıkarımlar, ancak birbirimizin hikâyeleri ve karşıt izlenimlerimiz sayesinde vücut bulur. Fakat unutturmak, bireylerin geçmişle, şimdiyle ve gelecekle kurdukları bağları hafızasız bir belirsiz zaman içerisine hapsetmek, “genelleştirilmiş diğeri” yaratanların en çok kullandıkları silahtır. Foucault’nun (1975) da belirttiği üzere, unutturmak, karşı belleği kontrol altına alan bir eylemdir. Hâlbuki ihtiyacımız olan, Robert Putnam’ın (1994) da dile getirdiği üzere, müzakereci bir akıl yürütme süreci ve “biz”in içine bir “ben” katmayı becerebilme gücüdür. Hikâyeler vasıtası ile kolektif bilince katılmak, açık uçlu diyalogları sürdürebilme kâbiliyeti gerektirir. Bu Richard Rorty’nin (1991) de üzerinde durduğu ve hikâyelerin “doğru”nun, “normal”in ötesini, farklı politik ve ahlâki idealleri görmemize yardımcı oluş halinden beslenebilme durumudur. Varoluş hakkındaki farklı elementler, çeşitlendirilmiş söylemlerin içerisinde gizlidir. Sanatsal faaliyetler, kapsayıcı kategorilerin ötesini görme konusunda bize çokça yardımcı olacaktır. Zira sanat bize, o sanatı icra edene ait eşsiz yorumu, görme biçimini sunar. Farklı anlatılar, bu yorumların içerisinde gizlidir. Herkesin birbirine benzeştirilmeye çalışıldığı esnada sanat ile direniş, adeta bir uyandırma gongu işlevi görür ve farklı anlatılara yönelik duyargalarımızın açılmasını sağlar. 
Teknolojik vasıtalarla dünyanın başka bir ucundaki insanlarla bile iletişim kurabilir hale geldiğimiz, onu tanıma şansı elde edebildiğimiz günümüzde, kapsayıcı kategoriler ile manipüle edilmek geçmişe göre elbette zor. Ama eskisinden daha şiddetli maruz kaldığımız görsel ve işitsel imgelerin varlığı ve bu imgelerin kaynağının da ekonomik ve politik gücü elinde bulunduran yapılar olduğu unutulmamalı. Dolayısıyla kapsayıcı kategoriler hakkında farkındalık sahibi olmamız önem arz etmekte. Bu konularda daha çok araştırmak ve tartışıp bilinçlenmek dileği ile…
Kaynaklar
Arendt, H. (1969), On Violence, s. 46, New York Review of Books.
Berlin, I. (1969), Four Essays on Libertys. 260Oxford University Press.
Foucault, M. (1975). Discipline and Punish: The Birth of the Prison. New York: Pantheon.
Holmes, O. W. (1975), Human Reality and the Social World: Ortega's Philosophy of History, s. 33Amherst, MA: University of Massachusetts Press. 
Mead, G. H. (1934), Mind, Self, and Society from the Standpoint of a Social BehavioristUniversity of Chicago PressChicago.
Putnam, R. (1994), Making Democracy Work: Civic Traditions in Modern Italys. 160, Princeton University Press. 
Rorty, R. (1991), Objectivity, Relativism, and Truth: Philosophical Papers, s. 142, Cambridge: Cambridge University Press.
Schmitt, C. (2007), The Concept of the Political. Chicago: University of Chicago Press, s. 28.