İlişkiler(d)e Müşteri Olmak: Gençlerin Sola Kaydırılan Kimlikleri

 Büşra Çilem Dibek
cilem.dibek@bilgiedu.net


Tinder isimli aplikasyonu ilişki kurmak için kullanmakta olan 18-29 yaş arası gençlerin ifade ettikleri tüketim alışkanlıklarıyla ilişki ve iletişim kurma yöntemlerinin kendilerine yönelik betimlemeleri, duygu, düşünce ve davranışları arasında algıladıkları tutarlılıkları arasında ilişki olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada, yaşanılan dönemin öznesi olan bireylerin aplikasyonda kendini sunma, sunulan kendilikleri seçme ve ilişki kurma süreçlerine odaklanan deneyimlerindeki nesneleştirme süreçlerindeki “akışkanlık” hali incelenmektedir.

***

Geçmişin üretici toplumundan bugünün tüketici toplumuna geçişle birlikte toplumun bireyleri şekillendirme biçimi ve bu minvalde değişen roller önem kazanmaktadır. Zira toplum, üyesi olan öznelerden tüketici rollerini benimseyerek buna uygun olarak simgeselliği kaybetmesini ve hemen her şeyi metalaştırmasını beklemektedir. Tüketim toplumu insan ilişkilerini de metalaştırmış ve “kullan ve at” anlayışı giderek insan ilişkilerinin doğasını bozmuştur (Harvey, 1992; akt. Ayan, 2016).

Jean Baudrillard’ın “Çağımızı karakterize eden devrim, belirsizlik devrimidir, hayatlarımızın tüm cephelerini, özellikle kimlik duygumuzu etkileyen bir belirsizliğin devrimi” ifadesinden de anlaşılacağı gibi yeni bir düzen var olmuştur. Toplumların karmaşıklaşmasına ve farklı toplumsallaşma şekillerinin belirmesine koşut olarak kimliklerde de farklılaşma ve çeşitlenme görülmektedir (Bakıroğlu, 2013). Ayrıca bir başka kaynakta aktarıldığı gibi, mikro ve makro çevresel etkenler kimlik gelişimi sürecinde birbirini etkilediğinden sadece kişisel kimlikteki çözülmeler değil; birey ve toplum arasında da çözülmeler gözlenmekte ve kimlikler parçalanmaktadır (Morsünbül& Çok, 2016). Tüketim kültürünün bölüp parçalayıcı özelliği kimliği absorbe etmektedir. Bu nedenle kimlikler belirsiz ve akışkan hale gelmiştir (Armağan, 2013; akt. Ayan, 2016). 

Kimlikle ilgili yapılandırmaların önem kazandığı, ergenlik ile genç yetişkinlik arasında “beliren yetişkinlik” adı verilen yeni bir dönemden bahsedilmektedir. Arnett’in (2000), bu dönemde kimlik keşfinin gerçekleştiğini belirttiği üç alandan birisi aşktır ve yine bu dönemin özelliği olarak keşif süreci içerisindeki değişkenlik ile kendilerine yoğun olarak odaklanan bireylerden bahsedilmektedir. “Özgür ve spontane bir ben vurgusuyla kurduğum ve ürettiğim şeyin ta kendisiyim; öyle ki şimdi böyleyim, ama daha sonra farklı olabilir ve kendimi farklı bir biçimde yaşarım” (Funk, 2005: 6263;akt. Karaduman, 2010) cümlesi tam olarak postmodern kimliği ifade etmektedir. 
Bu dönemdeki gelişimsel görevlerden biri olan kimlik gelişimi karşımıza çıkarken “bireyin kim olduğu” sorusu önem kazanmakta ve ötekilerin davranışlarımıza verdiği geri bildirimlerle kurulan ilişkiler temel mesele haline gelmektedir (Karaduman, 2010). Ergenin diğerleri tarafından nasıl görüldüğü meselesi, beliren yetişkinlikte gitgide ciddi bir temele oturmakta olan bilhassa romantik ilişkileri açısından oldukça önem teşkil etmekte; dolayısıyla bireyin diğerlerine sunduğu kimliği büyük oranda bu minvalde biçimlenmektedir. 

Günümüzde romantik ilişkiler bir tüketim objesi halini almış durumdadır. Evrilen tüketim alışkanlıkları ve değişen yaşam tarzları çerçevesinde bireyler sıkça partner değiştirebilmekte, aşkı tüketirken aslında karşı cinse ilişkin algı, beklenti, heyecan ve saygı gibi nitelikler ve arzuları da tüketmektedir. Bunun bir sonucu olarak da sürekli arzulayan birey doyumsuzluğa davetiye çıkarabilmektedir. Bu noktada tüketimin önemli argümanlarından olan “arzu” kavramı ile bir sevgi biçimi olan “aşk” kavramı arasında bir ayrıma giden Baumann’a (2009, s.18-20) göre, arzu tüketmeyi, aşk ise benliğin hayatta kalmasını amaçlamaktadır ve bu yüzden arzu tükenirken, aşk sürebilmektedir (akt. Demirel & Yegen, 2015). 

Küresel dünyanın iletişim kurma biçimlerinde yarattığı dönüşümle birlikte temel araçlardan biri haline gelen internet, şüphesiz bahsi geçen kimlik yaratım sürecinde oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Nitekim yurtdışında yapılan araştırmalar (Ellison, Heino & Gibbs, 2006; James, 2015; Gatter & Hodkinson, 2016; Kao, 2016; Sumter, Vandenbosch & Ligtenberg, 2017; Ward, 2017) internet kullanımının ve özellikle çevrimiçi arkadaşlık siteleri ile mobil aplikasyonların, kurulan iletişim ve ilişki biçimleri açısından birey üzerindeki etkilerine dikkat çekmektedir. Küreselleşme, postmodern kültür ve bahsi geçen elektronik iletişim araçlarının etkisiyle kimliği yapılandırma biçiminin değiştiği bilinmektedir. Tüm bu etkilerin nihayetindeki değişimle birlikte sürecin hem kolaylaştığı hem de zorlaştığı söylenebilir; zira bu kadar hızlı değişim ve dönüşüm, ulaşılabilirlik olanağı, kalkan sınırlar nedeniyle kişinin önünde sonsuz sayıda seçenek belirmektedir. Şule Öncü’nün (kişisel görüşme, 2016) “sonsuz seçenekler yanılsaması” adını verdiği yeni nesil ilişki seyri, bireyi söz konusu seçeneklerin araştırılmasında saplantılı hale getirebilmektedir. 

Yöntem
Araştırmaya katılan bireyler:Veriler 18-29 yaş arasında ve %54’ü kadın, %43’ü erkek olmak üzere toplam 15 kişiden elde edilmiştir. Cinsel yönelimleri %69,2 oranında heteroseksüel, %15,4 oranında eşcinsel, %15,4 oranında ise biseksüel olmakla birlikte; %66,67’si çeşitli meslek gruplarında çalıştığı, %33,33’ünün üniversite öğrencisi olduğu ve yarısı ailesiyle birlikte yaşamaktayken diğer yarısının arkadaşlarıyla ayrı bir evde yaşadıkları hakkında bilgi alınmıştır.

Veri Toplama Aracı ve Veri Toplama Süreci: Çalışmanın veri toplama aşamasında nitel araştırma yöntemleri içerisinde yer alan “Derinlemesine (Enformel, Biçimsel Olmayan) Görüşme” yönteminden yararlanılmıştır. Ancak birebir tanınmayan katılımcılara ulaşabilmek açısından yanıtların bir kısmı e-posta ve Google Formlar uygulaması aracılığıyla elde edilmiştir. Katılımcılar tarafından cevaplandırılması istenen görüşme formu ise araştırmacı tarafından hazırlanmış olup kişisel bilgi almaya yönelik sorulan üç sorunun haricinde (meslek, cinsiyet ve cinsel yönelim) kullanılmış olan farklı kaynaklardaki bilhassa bireysel kimliğe ilişkin başlıklarından seçilerek oluşturulmuştur. Formda yer alan sorulardan yalnız altı tanesi çoktan seçmeli olup; geri kalan tüm sorular açık uçlu olarak yanıtlandırılmak üzere hazırlanmıştır. Araştırmanın sonucunda elde edilen verilerin anlamlandırılması açısından ise, yine nitel araştırma yöntemleri içerisinde yer alan “Doküman İncelemesi (İçerik Analizi)” yönteminden yararlanılarak, araştırma konusu hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin çözümlenmesi suretiyle yorumlama aşamasının geçerliğinin arttırılması amaçlanmıştır. 

Tartışma ve Sonuç
Verilerin içerik analizi ile çözümlenmesi sonucunda; katılımcıların Tinder isimli uygulamayı büyük oranda “yeni insanlarla tanışmak” amacıyla yükledikleri, uygulamayı kendi ifadeleriyle “nadiren” kullanıyor oldukları ve yine kendi ifadeleriyle “uygulama üzerinden konuştukları kişilerin yalnızca birkaç tanesi ile gerçek hayatta buluştukları” bilinmektedir. Yine diğer sorulara verilen yanıtlar incelendiğinde; sanal olarak tanıştıkları kişilerle gerçek hayatta görüşme oranlarının sınırlı olduğu ve bir süre sonra hiçbir şekilde iletişim kurmadıkları, sözü edilen kişilerle ciddi bir ilişki yaşamadıkları ve uygulamayı kullandıkları esnada “kendilerini yanlış bir şey yapıyormuş gibi hissedip ara ara uygulamayı kaldırdıkları” öğrenilmiştir. Katılımcıların uygulama üzerinden beğendikleri kişiler hususunda birincil olarak fotoğraflarına (dış görünüşe) dikkat ettikleri; uygulamaya kendi fotoğraflarını yüklerken de çoğunlukla en beğenilen fotoğraflarını seçmeye özen gösterdikleri belirtilmiştir. Konuştukları kişilerle iletişimin sürmesini genellikle “karşı tarafın konuşmayı sürdürmek adına bir şey yapması, istekliliği” şeklinde görece edilgen bir tavırla ifade ettikleri; sanal ilişkileri reel ilişkilere nazaran “yapmacık” buldukları görülmektedir. Beğendikleri biri ile eşleşmeleri halindeki hislerini ve düşüncelerini “mutlu oluyorum, kendimi güzel/yakışıklı buluyorum” şeklinde özetlemekte; ancak biriyle eşleşmedikleri yahut eşleştikleri kişiler tarafından eşleşmeden çıkartıldıkları zamanlarda his ve düşüncelerinde herhangi bir değişiklik olmadığını ifade etmektedirler. Katılımcıların kendilerine yönelik algıları hakkında vermiş oldukları cevaplarda hem olumlu hem olumsuz betimlemelerde bulundukları, duygu-düşünce-davranış tutarlılıkları hakkında ise davranış ve düşüncelerinde tutarlılık sağlarken; hislerinde genel olarak “dalgalanmaların olduğu” şeklindeki ifadeler dikkat çekmektedir. Tüketim alışkanlıklarına ilişkin; genellikle ilgi alanları çerçevesinde tüketimde bulundukları ve en az harcamayı yemek için yapıyorken; en fazla teknoloji alanında harcama yaptıkları görülmektedir. Alışverişe konu olan ürünler hakkında seçim yaparken en fazla “özgünlük, farklı ve dikkat çekici olması” gibi tıpkı kişileri seçerken olduğu gibi yine görünüşe ilişkin kriterler belirtilmiştir. Ayrıca kişileri seçme sürecinde büyük oranının “kendi hakkında bilgi verdiği açıklama kısmına pek dikkat etmiyorum” cevabını verirken keza kendilerine ilişkin de bir açıklama yazmamasının, diğer yanıtlarında sanal ilişkilere yönelik “yapaylık, sahtelik” gibi nitelendirmelerde bulunmalarıyla bağlantılı olabileceği düşünülmektedir. 

Katılımcıların verdikleri cevaplar genel olarak değerlendirildiğinde; sosyalleşmek için yoğun olarak sanal ortamları tercih ediyorken yakın ilişkide oldukları kişilerle iletişim kurmak için yüz yüze görüşmeleri tercih ediyor olmaları; uygulamada ise biri tarafından “like” aldıklarında ve eşleştiklerinde kendilerine yönelik olumlu değerlendirmeleri artıyorken, aksi durumda duygu ve düşüncelerinde herhangi bir değişiklik olmadığını belirtmeleri ve yine kendilerine ilişkin yaptıkları olumlu nitelemelerin akabinde olumsuz olanlara yer veriyor olmaları gibi ambivalans eğilimler dikkat çekmektedir. Benzer şekilde tüketim kültürünün içine sıkışıp kalmış ve onun bir parçası olmaktan öteye gidemeyen birey için “fark edilme”, “görülme” bir armağan demekken (Barbarosoğlu, 2006; akt. Ayan, 2016),“görülmüyor olma” yahut “artık görülmek istememe” ise herhangi bir şey ifade etmiyor gibi görünmektedir.
Tüketim alışkanlıklarına ilişkin gerek alışveriş yapma sıklıkları gerekse ürün seçimi hususunda, “gerektiği sıklıkta” ve “canım istedikçe” gibi cevapların birbiriyle eş değerde düşünülerek veriliyor olması ile uygulamada tanışılan kişilerle birkaç kez görüşmenin ardından genellikle “görüşmek istememe, bırakıp yeni insanlarla konuşmaya başlama yahut gerçek hayatta görüşmeyi hiç tercih etmeme” gibi yanıtlardaki keyfiliğin ve “sıradaki gelsin” üslubundaki ısrarcılığın benzer olduğu düşünülmektedir. Alınan cevaplar, Bauman’ın (2017), “mağaza sahipleri tarafından bol ve hesapsızca verilen sözlerle şımartılmış olan bizler, risklerle yüzleşip onlarla kendi başımıza başa çıkmamız için gereken becerileri kaybettik. Dolayısıyla aşk ilişkilerinde de kendimizi güvende ve rahat hissettiğimiz tek tavır olan ‘tüketimci’ tavırda davranmaya meyilliyizdir” sözlerindeki yaklaşımla paralelliği düşündürmektedir.

Ürünlerin işlevsellik, uzun ömürlülük ve ekonomiklik gibi özelliklerinden ziyade “farklılığı, özgünlüğü” şeklinde görsel ve biçimsel ayrımlar doğrultusunda tercih ediliyor olması dikkate değerdir. Yine Bauman’ın (2017) deyişiyle geçici fırsatlar ve kırılgan tahvillerin cesur yeni dünyasında, eski tip katı ve müzakere edilemez kimlikler tek kelimeyle başarısız olacak gibi görünmektedir. 

Seçen birey aynı zamanda seçilen olurken; “birey kendine yarattığı kimlikle sahneye çıkarken” adeta “seyirlik bir nesne”ye dönüşmektedir (Bakıroğlu, 2013). Daha geniş çerçevede, ‘Global Köy’ün fotoğraf, televizyon, sinema, bilgisayar ve internet gibi en ışıltılı teknolojik araçları, ‘homo sapiens’in (düşünen insan) yerine ‘homo videns’i (gören insan) inşa etmektedir (Sartori, 2006; akt. Korkmaz, 2013). İmaj ve görünüş kıskacında takılı kalan bireylerin bu kültüre uygun şekilde kimliklerini iyi görünüşlü fakat “akışkan” öğeler üzerinde şekillendiriyor olmaları, insan ilişkileri ve tüketim maddeleri arasındaki paralelliği düşündürtmektedir. Nihai olarak; insanlar tüketim maddelerine dönüştürülmüş olsa da tüketim maddelerinin tekrar insana dönüştürülemeyeceğinin (Bauman, 2017) unutulmaması gerektiği ve insanın hem üreticisi hem de ürünü olduğu toplumsal yapının hâl değişimine yönelik daha geniş çapta çalışmaların gerçekleştirilmesine ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. 

Kaynaklar
Arnett, J. J. (2000). Emerging adulthood: A theory of development from the late teens through the twenties. American psychologist55(5), 469.
Ayan, G. (2016). Tüketim kültürü bağlamında kimlik inşasının sosyal medyada kullanımı: Instagram örneği (Master's thesis, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).
Bakıroğlu, C. T. (2013). Sosyalleşme ve kimlik inşası ekseninde sosyal paylaşım ağları. Akademik Bilişim13, 2014.
Bauman, Z. (2017). Kimlik. Çev., Mesut Hazır. Ankara: Heretik Yayınları. 
Demirel, S., & Yegen, C. (2015). Tüketim, Postmodernizm ve Kapitalizm Örgüsü.
Ellison, N., Heino, R., & Gibbs, J. (2006). Managing impressions online: Self-presentation processes in the online dating environment. Journal of ComputerMediated Communication11(2), 415-441.
Gatter, K., & Hodkinson, K. (2016). On the differences between Tinder versus online dating agencies: Questioning a myth. An exploratory study. Cogent Psychology3(1), 1162414.
Kao, A. (2016). Tinder: True Love or a Nightmare?.
Karaduman, S. (2010). Modernizmden postmodernizme kimliğin yapısal dönüşüm. Journal of 
Yaşar University5(17), 2886-2899.
Korkmaz, İ. (2013). Facebook ve mahremiyet: Görmek ve gözetle (n) mek. Yalova Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi3(5).
Morsünbül, Ü., & Çok, F. (2016). Kimlik gelişiminde yeni bir boyut: Seçeneklerin saplantılı araştırılması. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi4(40).
Sumter, S. R., Vandenbosch, L., & Ligtenberg, L. (2017). Love me Tinder: Untangling emerging adults’ motivations for using the dating application Tinder. Telematics and Informatics34(1), 67-78.
Ward, J. (2017). What are you doing on Tinder? Impression management on a matchmaking mobile app. Information, Communication & Society20(11), 1644-1659.