Psikologlara Çağrı: Rakip Değil Meslektaşız, Dayanışmayla Kazanacağız!

Toplumsal Dayanışma İçin
Psikologlar Derneği (TODAP)

todap.der@gmail.com

Serbest piyasada yasasız kalmış psikoloji alanı her geçen gün biraz daha talan edilirken, psikologların çalışma koşulları da buna paralel olarak kötüleşiyor. Bir tarafta yasasızlığı fırsat bilen sahte psikologlar, yetki aşımları ve astronomik fiyatlı sertifika programları; diğer tarafta staj adı altında ücretsiz çalıştırılma, düşük maaşlar ve iş tanımı harici görevler… Alana ilişkin sorunlarımız o kadar çeşitlenmiş durumdaki bir kısmının çözümü için ‘olası bir meslek yasasının çıkışı’ bile yetersiz kalacak gibi duruyor. Zaten bütün sorunun yasamızın olmayışından kaynaklanmadığını da belirtmek gerekiyor. Sorunlarımızın sınırları bugün için meslek yasasının yokluğunu aşmış bulunuyor. Biz psikologlar haklarımızı bilemez ya da savunamaz hâle getirildik. Birçoğumuz meslek içi dayanışma ağlarına ulaşamazken kimimiz ise, bu ağların varlığından bile haberdar değil.

Bu çağrıyı tam da bu ihtiyaçtan hareketle dile getiriyoruz. Özellikle yeni mezun olmuş meslektaşlarımız bugün için işsizler ordusunda hayli kalabalık bir nüfusa sahip. Psikoloji bölümlerinin sayısındaki artış ve istihdam alanlarının daraltılması ya da düpedüz (gerekli donanım ve formasyondan uzak farklı meslek/alan mensuplarınca) işgali bu işsizliğin başat sebepleri olarak karşımıza çıkıyor. Diğer taraftan, iş bulma umudu ile pazarlanan fahiş fiyatlı sertifika programlarının ya da deneyim elde etme fırsatı olarak sunulan ücretsiz çalışma tekliflerinin de ilk hedefi yine genç meslektaşlarımız oluyor. Oysa biz psikologların aldığı dört yıllık lisans eğitimi, alanda çalışabilmek için yeterlidir, değilse de yeterli hâle getirilmelidir. Eksik görülen noktaların çözümü sertifika programları değil, güçlendirilmiş lisans eğitimleridir. Bizler sertifika programlarını lisans eğitiminin alternatifi olarak görmemeli, bu programların niteliksiz eğitimler ile para karşılığı yetki satmasına izin vermemeliyiz. Sertifikasyonla yetki satışının, aynı zamanda alandan olmayan kişileri psikoloji alanına sokmasının ve özellikle sahte psikologların bu sertifikalarla kendilerini var ediyor olmalarının altını çizmeliyiz.

Genç meslektaşlarımızın karşılaştığı bir diğer sorun ise işe kabul edildikleri kurum tarafından sürüklendikleri pozisyon olarak karşımıza çıkıyor. İşverenler, psikologlardan görev tanımları dışında olan (branş derslerine girme, aile danışmanlığı, vd.) taleplerde bulunabiliyor ya da kurumun çıkarı doğrultusunda etik olmayan görevler (yalan beyanda bulunma, sorunu örtbas etme, vd.) verebiliyor. Tüm bunlar, psikolog emeğinin ucuzlaştığı ve değersizleşmeye gittiği bir zeminde meşrulaştırılabiliyor. Meslektaşlarımız bu durumlara karşı öncelikle tüzük ve yönetmeliklerle çizilen mesleki sınırlarını iyi bilmeli ve gerektiğinde bu sınırları işverenine hatırlatabilmelidir. Bu anlarda maruz kalması muhtemel bir haksızlığa karşı ise, hukuki ve manevi olarak destek bulabileceği bir mesleki dayanışma ağıyla temasta olmalıdır.

Psikoloji alanının en büyük sorunlarından birisinin de sunulan hizmet ile fiyatı arasındaki orantısızlık olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu durum iki şekilde karşımıza çıkıyor. Birincisialanda belli yer tutmuş kimi meslektaşlarımız maalesef sundukları hizmet karşılığında oldukça yüksek fiyatlar talep ediyor. Kimi terapi seanslarının ücretleri 1000 liranın üzerine çıkmışken bu durumun psikologun gücünü, otoritesini kötüye kullanmanın bir örneği olduğunu belirtmek gerekiyor. İkincisiise, işverenler psikologlara sundukları hizmetin çok altında ücretler önerebiliyor. Hatta bu durum o kadar absürt bir hâl alıyor ki asgari ücretin altında yahut da zaman zaman ise, ücretsiz çalışma teklifleri bile önümüze konabiliyor. Geçim kaygısı ise bizleri bu düşük ücretleri kabul etme noktasına sürükleyebiliyor. Oysa birbiriyle dirsek teması ve asgari müşterekleri olan bir meslek grubu hâline gelebilirsek ve birlikte hareket edersek bu durumu değiştirmemiz mümkün. Sunduğumuz hizmet karşılığında (birinci durumda olduğu gibi) yüksek ücretler talep etmemek de, (ikinci durumda olduğu gibi) sunulan düşük ücretleri kabul etmemek de bizlerin elinde. Örneğin bir devlet memuru olarak çalışan psikologun saatlik ücreti bizlerin çıtası olabilir ve en azından iş görüşmelerinde talebimiz olarak bu miktar dillendirilebilir. Bizler işverenlerin kâr kapısı, piyasanın ucuz iş gücü olmamalıyız. Diğer taraftan ise, terapi odalarında sunduğumuz hizmeti doğru bir şekilde tartmalı ve gücümüzden, otoritemizden faydalanarak hakkımız olmayan fahiş fiyatlar talep etmemeliyiz.

Tüm bu yapılması gerekenler ve dahası, olmasını dilediğimiz şeyler bizimle mümkün! Psikologlar olarak bizler haklarımızı öğrenmeli ve savunmalıyız. Haksızlığı görmezden gelmek ya da ona boyun eğmek yerine karşı durabilmeli mesleğimizin saygınlığını koruyabilmeliyiz. Bunun için ise tek bir şeye ihtiyacımız var: Birbirimize!